30 Kasım 2016 Çarşamba

Susmayacaktı zaman

Bak bu olmayacaktı işte..
ve insanlar sığınmayacaktı aslında gücünün arkasına.
yağmurdan kaçmayacaktı,
para her şeyi satın almayacaktı mesela.
ne Bob Marley, 
ne Kazım Koyuncu..
ne Deniz..
ölmeyecekti.

din sakız olmayacaktı insanların ağzında.
dil farklı olsa da bir gülümseme anlatacaktı her şeyi
dünya böyle yaşanmaz bir yer olmayacaktı..
ülkeler savaş yerine çözüm üretecekti.
barış yerine zulüm gelmeyecekti.

şarkılar susmayacaktı Azizim.
gök yüzü ağlamayacaktı sonbahar akşamları
sonbahar bu denli hüzünlü 
Eylül bu kadar karamsar bir kız olmayacak, 
gülümsemek bu kadar sahte kalmayacaktı..

zaman kısıtlı,
yarınlar belirsiz olmayacaktı..
kimse sevdiğini söyleyemeden gitmeyecekti mesela.

21 Ekim 2016 Cuma

Hiç göndermeyeceğim mektuplar yazdım; asla okunmayacak şiirler, dinlenmeyecek şarkılar. Kimsenin bilmeyeceği hayaller kurdum. Gerçeğin duyamayacağı yalanlar söyledim. Herkes uyurken yaşadım bu hayatı, yine herkes uyurken öleceğim. Kalabalığın tam ortasında, insanların içinde yapayalnızdım. Yalnızlık fiziksel ya da ruhsal bir olgu değildir. Bir noktadan sonra yalnızlık bi iç organ oluverir, söküp atamadığın. Yalnızlığı kabullenmek yetmez. Onu kucağına oturtmalısın..



28 Eylül 2016 Çarşamba

Deliriyorduk, Sustunuz.....

Kaldırım taşlarının hikayesi, 
gökyüzünün kimsesizliği vardır. 
Kaçıncı asır bu? 


7 Eylül 2016 Çarşamba

Ruhun Amacına İsyanı

Niye böyle oldu biliyor musun? Çünkü her iyi niyetli girişim bütün samimiyetin acımasızca cezalandırılmıştır ve insanların seni suistimal etmesini kolaylaştıracaktır. İstediğin bu değilse kendini hemen yok etmeye başla ve olmak istediğin kurdun kozasını ör. Önce öl.
Niye böyle oldu biliyor musun? Çünkü sana kulak veren herkes seni dinlemekle kalmadı, duydu ve yetinemediği düşlerine senin kabuslarını eklemekte sakınca görmedi. Seni yaralayan dostlarındır, düşmanın sadece vurur bunu aklından asla çıkarma. Yaralarını orospulara yalatan bir çok çocuk tanıdım.
Niye böyle oldu biliyor musun? Çünkü merhamet septik bir vakadır. Ne kadar çok bulaştırdıysan o kadar çok iltihap kaparsın. Var olmanın en büyük handikapı varlığını muhtaç hissetmendir. Yanlış! Ayrıcalıklı yaşam tek ve olabildiğince kusursuz acımasızlığa bürünmekte gizli. Sahte gülümsemelerinle insanların hayatını sikebilirsin ayrıca sana karşı çıkmayacaklarına da emin ol. Kibar ve centilmen olduğunu söyleyecekler.
Niye böyle oldu biliyor musun? Çünkü bütün gizemleri taşıyan bedenini hor ve terbiyesizce kullandın. Varlığına olan inanç zayıfladıkça vücudun sana otobanlarda, kalabalıklarda, asfaltlanmış yollarda kolayca ilerleyebileceğini söyledi. Cılız heyecanların sana tek faydası otuzbir çekmeyi en fazla yirmidört saat ertelemektir.
Niye böyle oldu biliyor musun? Kutsamak istediğin dünya çoktan sağır olmuştu bilakis saçtığın ışık da seni kör etti. Sen içindeki ilk peygamberin takvasını heba ettin. Yüzündeni karanlık borcun emrolunmamış ve vahyedilmemiştir. Gösterdiğin çaba takdir edilene kadar güçlü olmak zorundasın. Vazgeçme.
Niye böyle oldu biliyor musun? Biliyorsun.
En azından bir kanaate sahipsin
bu hayatı sevmeye çalışmak zor zanaat.
Sergilediğimiz kusurlu çaba pusulayı şaşırtıyor.
Eğilme,köpekleşme.
Ne zevk
ne cennet
ne şehvet
ne açlık ne de bir başkası…
Ruh-ül Kudüs düştü teslim oluyorum.
Buna mutlaka ağla
Benim için asla!
Etin acısı ruhun ızdırabını mağlup ettiğinde görüşelim

30 Ağustos 2016 Salı

Hiç şakaklarına sarıldı mı hayat senin?
Ayaklarını yerden kesti mi hiç?
Sahi, hiç geldin mi ölümle göz göze?
Hiç kaçırdı mı ölüm senden gözlerini?

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Tolga SÖZEN'in kaleminden

Bir gün gelip yere göğe sığdıramadığın o aşkı bir anda bulursun ufacık kutunun içinde. Anılar, şiirler, mektuplar, fotoğraflar, belki de ufacık bir anahtarlık.. Önce baktığında mutlu olursun tıpkı o anki gibi sonra sıradan gelir çünkü her şey gibi gelmiş ve geçmiştir. Özlersin ama sadece özlersin ; asla dönmek istemezsin. İlk vakitler canını acıtan ayrılık acısı da zamanla sıradanlaşmıştır, açarsın Sezen'i kederine değil keyfine dinlersin o keman sesini. Kendini dağıtmaktan sıkılmışsındır, biradan sıkılmış, sigaradan sıkılmış.. Bir süre o zindanda yaşarsın ama unutma ki ; acı insanı güçlendirir en önemlisi diriltir. Tek diyeceğim şu ki ; bu hayatta kim ne yaparsa yapsın ne söylerse söylesin bencil olacaksın arkadaş..


  •  DipNot: Sen ben hiç yapamadık bunu eğer ki bunu okuyorsan.



28 Temmuz 2016 Perşembe

Bazen, gece yarısı uyanıp pencereyi açıyor ve bir sigara yakıyorum. Düşünüyorum. Öyle bir filozof edasıyla değil. Müslüm açıyorum mesela ya da radyodan rastgele bir arabesk parça. Öleceğim günü düşlüyorum, o güne kadar ki yıkımlarımı. Yıkılışlarımı. Yıkışlarımı. Yokluğumu düşlüyorum, yok oluşumu. Sonra günü bekliyorum gökyüzüne çöksün diye. Geceyi sıyırıp atıyorum üstümden, bende size dönüşüveriyorum. Tıraş oluyor, duş alıyor çay içip bir iki lokma atıyorum ağzıma. İşe gidiyorum. Kravatım, beni medeniyetin sadık köpeği olduğuma ikna ediyor. Gün boyunca atılan sopaları geri getiriyorum patronuma. Bir it gibi yoruyorum kendimi. Akşam oluyor, medeniyetten söküp çıkartıyorum kendimi. Geri dönüyorum cehennemime. Monotonluk asla değişmiyor, değişmedikçe daha çok monotonlaşıyor. İçiyorum köpek gibi, ağlıyorum, yazıyorum, seviyorum  bazen de sevişiyorum! Sonrada çekiyorum yorganı suratıma kadar, uyuyorum. Bazen, gece yarısı uyanıp pencereyi açıyor ve bir sigara yakıyorum.



Seni özlediğimde;
Kokun siner her yere
kaleme,şiire,ömre

25 Nisan 2016 Pazartesi

Bazı sabahlar öyle uyanırım ki en sevdiğim şarkının nakaratında intihar etmiş gibi son sözlerimi bir şiire adar gibi mırıldanarak.



Sanırım hayat bir sabah günaydın diyerek ölümle tanıştıracak hayallerimizi.

Mutsuz olmak zorundasın çünkü başka çare yok !


12 Nisan 2016 Salı

Bir çoğunuz kendi ölümünü düşünmüştür elbet. Hatta intiharı da.. 

Kaçınız kendi ölümünü planladı peki? Kaçınız yol ayrımlarının gölgesinde boğuldu? Kaçınız denedi, öldü? Kaç kez ölmeyi beklerken, tam da noktayı koyarken, binlerce virgülün içinde kayboldu? 

Kusursuz öleceğim, yaşamımın aksine… 
Uzakta, bi dağ evinde belki; hayli sarhoş, yorgunluktan halsiz düşene kadar bi kadınla sevişip ardından damarlarıma basacağım zehri. Ruhumu uyuşturup sonsuzluğun gölgesinde eriteceğim kemiklerimi… Kaçınız.. Kaçınız benden, durmayın. Bakmayın arkanıza.. Bu sizin sonunuz; benim başlangıcım olacak


5 Nisan 2016 Salı

Çürüklerinin ulaşamadığı ölü bakışlarından süzüleceksin.
Boğulurken sesin gırtlağına yapışacak.
Acı kokuyor ellerin, boğazın ağzının duvarlarını yırtıyor.
Söküp atamadığın o gölgeler duvarlara sürünüyor.
Çürümüş yarıklarının buharlaşan havadaki imgesisin.
Sinirlerin renk atıyor; kendi dilin acımaz.

İhtimallere karşı attığın çığlıklar,
Ceset rengi, ütüsüz bedenin yırtık kısmından kan kaçırıyor.
İçindeki yaşam her an kalacak.
Gözlerini açmadan ay girmeyecek bedenine
ve körebe.
Durmak bilmeyen kusmalarısın tanımadığın insanların. Tanı.

Yırtılıyor ufuk.
Gök meme uçlarında dans ediyor yerkürenin.
Otururken Tanrı’ın karşısında, gözlerini açar ve çekersin ölümü içine.
İçin asla durmaz.
Tümörlü bacaklarını kullanmayı öğrenen beynine ilaçlar tecavüz eder

28 Mart 2016 Pazartesi

Sana bir sır vereceğim.
Tanrı'nın varlığının iki delili vardır.
Birincisi ve en önemlisi kadın bedenidir.
Yaratılış ve bütün o şeylerın hepsi birer saçmalık
Tanrı'yı, erkeği yaratırken hayal edebiliyor musun ?
Tanrı'yı bir aptal gibi göstermeye gerek yok.
Önce gökleri yarattı,Dünyayı yarattı.Okyanusları yarattı.Denizleri,su kaynaklarını ve nehirleri,
bitkileri yarattı ve hayvanları,kuşları,balıkları
Bütün bu güzellikleri
Cenneti.
Ve sonra kendisi için bir varlık yaratmayı düşündü.
Çok güzel bir yaratık,mükemmel bir şey Dünyayı paylaşacak biri.
Hiç bitmeyen ve kesinlikle sıkıcı sonsuzluğun başından sonuna kadar ona eşlik edecek bir varlık,
Birisi,kışın kucaklanacak ve yazın teni oksanabilecek birisi.
Kadını yarattı....
Ve ona Havva adını verdi.....

17 Mart 2016 Perşembe

Burada okudukların hepsi sadece senin hayal ürünün.

Sen asosyal bir şizofrensin.

14 Mart 2016 Pazartesi

9 Mart 2016 Çarşamba

Mutsuzken konuşmayı sevmem.ben mutsuzken etrafımda sürekli konuşan insanları hiç sevmem.



25 Şubat 2016 Perşembe

Ölüme doğru gidiyoruz, tıpkı okun hedefe doğru gitmesi gibi, asla ıskalamayacağımız da kesin, ölüm bizim tek kesinliğimiz, tek gerçeğimiz, öleceğimizi daima biliyoruz, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, biçiminin bir önemi yok. Çünkü ebedi yaşam bir anlamsızlıktır, ebediyet hayat değildir, ölüm özlem duyduğumuz istirahattir, hayat ve ölüm birbirine bağlıdır, başka şey talep edenler imkansızı isterler ve tek elde edecekleri, ödülleri ise duman olup gitmek olacaktır. Bizler, sözcüklerle yetinemeyenler, yok olmaya razıyız ve rıza göstermekte de haklıyız, doğmayı biz seçmedik ve bize verilmekten çok dayatılmış olan bu yaşama, kaygı ve acı dolu, neşesi sorunsallı ya da kötü bu yaşama hiçbir yerde katlanamadığımız için kendimizi mutlu addediyoruz. Bir insanın mutlu olması neyi kanıtlar? Mutluluk türe özgü bir durumdur, bizse cinsin yasalarına bakıyo­ruz yalnızca, bu yasalardan yola çıkarak düşünüyoruz, bu yasalar üzerine kafa yoruyor ve bu yasaları derinleştiriyoruz, mucize arayanları küçümsüyoruz, sonsuz mutluluğuna düşkün değiliz, bizim gerçekliğimiz bize yeter, türümüzün üstünlüğü başka yeri kapsamaz.

24 Şubat 2016 Çarşamba

Uyurgezerler, ki bunlar sürüyledir; aklı başında ve duyarlı olanlar iki düzlemde yaşarlar ve kendilerinde neyin eksik olduğunu bilerek, hiç bulamadıkları şeyi aramaya çalışırlar, ve  tek kesinlik şudur: Ölüm, tek kelimeyle, her şeyin anlamıdır, insan ölüm karşı­sında sıradan bir şeydir yalnızca.

17 Şubat 2016 Çarşamba

Gidecek hiçbir yer kalmadıysa, sustuysa şarkılar ve yağmıyorsa artık yağmur, bir başına devirdiysen kadehleri, artık eski heyecanından geriye yalnızca soğuk bir esinti kaldıysa, dokunduğun tüm tenler bir diğerini katlediyor ve yalnızca fuzuli bir beden olarak karşında dikiliyorsa, gözyaşların duvarlardan sızarak kanına karışıyorsa, ölüm tek çıkış kapısı olarak görünüyor ve gecenin sütunlarında doğrulan yalnızlığın tanımsız kalıyor ve gölgelere karışıyorsa; durmamalı, yüksek bir gökyüzünden aşağıya bırakmalı ortak bir acı yakalayamayan bedenini. Ve sisler içinde dalgalanarak sönen ruhuna, ölümün sonsuz varoluşunu fısıldayarak karanlığa gömülüşünü seyretmeli. Ve bitirmeli tum bitirilmesi gerekenleri

Ölmek için doğmak. Hayatından bezmiş zavallı bir kemirgen gibi yaşamak kaderimdi sanki. Yaşadığın andan çılgınca zevk almak bana hiç nasip olmayacak mıydı? Neden kendi cenaze törenimi izliyormuş gibi hissediyordum


13 Şubat 2016 Cumartesi

İçimdeki zavallılık hissi kayboldu birden. Hayat sürüyordu, daktilo vardı, kağıt vardı, onları görmek için göz vardı, onlara hayat verecek düşünceler vardı.


10 Şubat 2016 Çarşamba

Düşüncemin Uçurumlari

Yüzü ihtimallere karşı çığlık atan bir sonbahardı'
sessizlik morfin gibi gecenin damarlarında gezinirken
dışarda çamaşırları kurşuna dizen bir rüzgar
kırılmadık kemiğini bırakmadı karanlığın
içerdeyse elden ele dönen bir sigaraydı yalnızlık
çiftlemek yasak dedim duymadı
kucağımda sigortasız çalışan bir hayat kadını
kahkahası söndürüyor dudaklarımdan bir bir umutları
bense kapatılan bir pavyon kadar ağlamaklıydım
soluğu bıçak gibi tenimde bilenirken
'tarih kitapları neden yazmaz ki aşk savaşlarını?'
hala diyalektik peşindeydim olmuyordu atamıyordum
artık tedavülden kalkmalıydı hayatım fakat
kopartamazdım onu eğreti bir çiçek gibi avuçlarımdan
ıssız cami avlularına bırakılan çelenkler kadar kutsaldı oysa
acılarımı mayın gibi gömdüm damarlarıma
şimdi nereye dokunsa patlıyor usturam
son kez çirkin olmak istiyorum aynada
ölüme ufak ufak poz verirken
çığlıklarım yükselsin
müstehcen bir dua gibi tanrıya
ve dişlerimde pıhtılaşsın tüm günahlarım.


Çay içtik. Bayattı çay. Şeker de bayattı , top top olmuştu. Çay fincanları tozluydu, çay bayattı ve küçük kurabiyelerde ölüm tadı vardı.

3 Şubat 2016 Çarşamba

Ölüler hayata döner mi?
 Kitaplar hayır diyor, gece evet diye haykırıyor.



Gece vardı Allah'tan, karanlık vardı,yoksa bir günün bitip yeni bir günün başladığını fark edemezdim. 

Ruhunu yitirmiş biri dünyalara sahip olsa ne fayda 


28 Ocak 2016 Perşembe

Biz tanrının kaybettiği çocuklarız. Gözden ırak gönülden siktir edilmiş piç kuruları,
Biz sizin kalbinizin tıkanmış damarlarıyız. Küfür adımız olmuş, öyle bir dil konuşuyoruz ki biz bile anlamıyoruz ne dediğimizi.
 Biz tanrının “boş ver” dediği spermleriz. 
Biz sizin küçükken oyuna almadığınız çocuklarız!


24 Ocak 2016 Pazar

Burda yazılan tüm dalga ve dümenler tamamen hayal ürünüdür. Gerçek ile ilgisi var mıdır bilemiyorum. Zaten bu kişide bir şizofreni ürünüdür.Eğer ruh sağlığınız için endişe duyuyorsanız hoşça kalın. Burada canınızı sıkacak çok şey olacak. Şaka değil gerçek! Yada şaka bilmiyorum! Yokum ben! 

Sabahlar cidden iyi değil

bazı kadınlar her şeyin farkındadır. dünya tahmin ettiğinizden de büyük.

 sıfır yedi uç mutlaka bir anlam ifade ediyordur okuma yazma bilmeyen bir çocuk için.

masturbasyon bir yaşam biçimidir. ama size bunların hiçbirinden bahsetmeyeceğim. 

size, vicdan azabı çekmeniz gerektiğinden bahsedeceğim.

 çünkü her şeyin sorumlusu sizsiniz.
 sizden ve türevlerinizden nefret ediyorum. bu arada bazı sabahlar pek bi aydınlık

23 Ocak 2016 Cumartesi

Şiirim.

“Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş oldu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki, kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmâl edeceksin.”

18 Ocak 2016 Pazartesi

Birazdan tüm şehir gürültüsünü bozacak ve takılacaksın yine, yelkovanın, akrebin akışına. Durdurmak isteyeceksin belkide de zamanı.
Akıp gitmesin mutlu ve umutlu anların diye. sanki hayat hep güzelliklerle doluymus gibi toz pembe bakmaya zorlayacaklardır seni
İnsanlar gerçeklerden kaçmayı huy edinmiştir bir kere. 
Neye yarar mutluluğu sevmek.Umutlu yolların çıkışı nereye ? Bu pervasızca gidiş, bir bilinmezlikte yok oluş. Bir bok misali aşk kokusunu yayarken etrafa, görmemezlikten gelmek nasıl olur ki?



Sevişin. İnancınız varsa günah işleyin. 
Taşıması zor olan o beden sana bir kere verildi.
Lezzet al .


17 Ocak 2016 Pazar

peki sen

Yetişkin ve aklı başında bir birey olmanın ilk koşulu insanlara ‘herşey yolunda’ izlenimi vermektir.
Bir süre bu oyunu oynadıktan sonra içten sohbetlere içten pazarlıkların karıştığını görürsünüz.
Zihinde oluşan ve merkez üssü bilinçaltı olan bu deprem elbette sizi yoracaktır. Kıracak, dökecek ve hayallerinizi enkaz altında bırakacaktır.

Bu yük, dünyevi hayatta ki aile ve çoğu arkadaş ilişkilerinizin önüne geçecek ve aslında içinizde ki tek kişilik oyunu başlatacaktır.

Size sunulan hayatı! geri çevirdiğinize inanan toplum doğru yolun doktor olduğuna inanır. 
Gülünç! 
Şüphesiz doktorlar aptaldır.
Sizi topluma kazandırmaya çalışan bir psikoloji uzmanının asıl niyeti paranın nabzını tutmakken, böyle bir ikili ilişki ne derece hoşnut eder insanı?

Evet, 
insan gerçeği arar ve ‘gerçek’ sizi bekleyen soğuk bir mezardan başkası olmayacaktır.
Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Üstelik sizden birşey talep etmeden!
Kaçıp gitmek gelir içinizden fakat istisnalar hariç en uzak noktanız kendi odanız olacaktır.
İşkence sehpasına uzanır gibi uzandığınız yatakta gözleriniz hep aynı noktada kalır.
Siz yaranızın derinliğine hüzün duyarken, hayal ve kalp kırıklarınız usulca tavanınızı kaplar.
Odanız küçülür ve aynı oranla gözleriniz büyür.
Hangi kırıkta başlamıştı hayat ve hangi kesikte gelecekti ölüm dedikleri?
Bana soracak olursan..
Gürültülü bir soluk çektim insanlar arasında 
ve toprağıma üfledim dile getirilmeyenlerimi
Geçmişimin altını çizdim 
Geleceğime sigara bastım
Keskin bir kalemle dikine ilerleyen bir yol çizeceğim kendime. 
Kırmızı bir yol. 
Zamanı geldiğinde en büyük oyunumu Tanrı’ya karşı oynayacağım.
Peki sen?

Ben umudumu o gece, o sokak lambasının altında son dal sigaramı içerken ''Ben kimsenin en sevidiği olamadım'' dediğim vakit kaybettim 


..

16 Ocak 2016 Cumartesi

Piraye, aşkından ölür ama bir daha Nazım’a dönmez.

Bir süre sonra ise artık Nâzım’ı sevmediğini söylemiş ama bir başkasıyla evlenmeye de yanaşmamış; hatta açık açık ‘Ben Nâzım’ın üstüne bir başkasıyla yaşayamam!’ demişti. Gönlünde bir Nâzım’ı vardı. Ölmüştü o Nâzım… Onun üstüne bir başkasıyla yaşayamazdı. Bunu herkes anlayamaz. Piraye için aşk, cinselliğin çok üstünde bir şeydi. 
Nâzım ile Piraye aslında oldukça farklı kişilikler… Nâzım duygularını coşkuyla yaşayan, aktaran biri; Piraye ise daha ölçülü, duygularını fazla açık etmekten hoşlanmayan bir kadın..
“Piraye, aşkından ölür ama bir daha Nazım’a dönmez.”

Nazım gibi sevene rastlamak zordur elbet ama kimse Piraye kadar da fedakar olamadı bu devirde.. Bir Nazım ve Piraye degildik fakat hikayelerimizde ortak cok sey buldum..

9 Ocak 2016 Cumartesi

Bana bir sır ver.Hayır, vazgeçtim. Hiçbir gizini açma bana. Bilirim, zordur bi yabancıya soyunmak. Bana dair bir sır edin, en iyisi.Sana sadece geceyi, yalnızlığı ve ölümü anlatabilirim. Gerçekliğini en çok hissettiren, bu üçüdür. Öğrenmen gerekli.Kadınları, sevişmeyi ve alkolü sadece ezberlemen yetecektir. Çünkü, ezberlediğin her şey gibi bunlar da ölümle birlikte anlamını yitirecektir.Sigara içmeye başlayabilirsin; güzeldir dumana dair ne varsa. Şarkıları sevebilirsin; çoğu zaman anlatamadıklarını ve anlayamadıklarını anlamlandırır.Hayvanları sevmeyi unutma.Ve kadınlar…Kadınlarla oyun oynamaman gerektiğini de ezberle.Ve ıslakken daha güzel olduklarını.Ve sarhoşken.Ve uyurken.Ve öpüşürken…Sen ne kadar “yaşadım” dersen, o kadar yaşadın; unutma.

6 Ocak 2016 Çarşamba


    O kadar alışmışsındırki yalnızlığa her gece onun sessizliğini bekler olmuşsundur. Bir bedeni olsa her geldiğinde onun mutlu olması için gül dökersin, geldiği soğuk demir kapından karşında boş duran tahta sandalyeye kadar. Ama iyi ki yok bir silueti bir gülüşü bir sesi.  Olsaydı eger seni yaptığın hatalar için affetmeyecek bir tavrı, senden bıkacak bir gönlü ve aklında soru işareti bırakacak davranışları olacaktı.

   Hoş geldin Ey gecemi şereflendiren sessizlik sen de hoş geldin beni hiç bir zaman tek bırakmayan yalnızlık...

     Siz bana ceza mısınız yoksa ödül mü hiç cevap vermediniz bana. Belki de onun için bu kadar alıştım sizi hep beklemeye. Şu dumanı ciğerime çekerken duyduğum yanan tabakanın sesinden kurtarmaya mı geldiniz? Yoksa içimdeki taşan denizlerden, beni boğmaya çalışan hatıralardan 'korkma biz yanındayız' demek için mi omuz omuzayız ? Ne için olduğu önemli değil bu zamana kadar hep siz burdaydınız ve buradasınız hiç terketmediniz beni her ışıklar kapandığında her ses sustuğunda siz belirdiniz. Başımı her soğuk yastığa yasladığımda beni teselli ettiniz. Ben benliğimden sıkılmış bunalmışken siz beni bırakmadınız ya bende sizi her gece misafir edeceğim gönlüme. Hiç mi derdiniz yok ki sizin hayıflanmadınız bu kulaklara hep dinleyen taraf siz oldunuz. Bende denedim sizin gibi ama bana yettiği gibi yetmedi kalbimde yaşayanlara. Hep daha fazlasını beklediler  kendimden daha fazlasını olmamı istediler sanki beni böyle tanımamışlar gibi değişmemi beklediler. Sorun benmişim gibi gelip geçtiler. Yüreğimi parçaladılar o en ince ayrıntısına kadar kurduğum biricik hayalleri ellerinin şiddetiyle yıktılar. O icimde hiç büyümeyen masum çocuğu hep ağlattılar. Şimdi bu kalbe her bıçak saplayan insan hiç birşey olmamış gibi nispet yaparcasına mutlu. Fakat tersledikleri masum çocuğun yıktıkları hayallerinin enkazı kalkmadıkça unutulmayacak yapılan acımasızlıklar.

   Nasıl ki yapılan acımasızlıklar unutulmayacaksa beni her gece tek bırakmayan yalnızlık sana olan vefada son nefesi verene kadar bitmeyecek. Olmasın hiç sabah zaman böylece kalsın hayat şuan dursun asıl ben siz gidince yek oluyorum bir yanım eksiliyor. Söylemeseniz de biz iyiyiz böyle yoksa her gece niye yanımda olasınız.

   İyi ki varsın yalnızlığım

  Seni terk etmeyecek dostuntan sevgilerle...

Çünkü ölüm en sadık bekleyenindir.Biraz heycan verici ama daha çok hüzün yumağıdır.Yaşanmış hayatların noktası, yaşanamamış hayallerin küfrüdür.Ölüm yazmak, yaşamak, sevişmek.Saçsız bir kadındır ölüm dedikleri